Rahmetli anneme pankreas kanseri teşhisi konduğunda önümüzde iki seçenek vardı. Ameliyat olursa 2 yıl, kemoterapi alırsa 6 ay ömrü olur denmişti. Bu kadar...
O gün tıbbın yapabileceklerinin bazen ne kadar kısıtlı olabildiğini bütün çıplaklığıyla hissetmiştim. Oysa kendi meslek yaşamımda nice acılara şahit olmuş, nice çaresizlikler yaşamıştım. O günlerde kafamı kaldırıp "Başka bir şey yok mu?" diye bakmak zorunda kalmıştım. Bir akrabamızın Manisa'dan bir köylüden alıp gönderdiği "kanser otu"ndan başladık, çok eski kemoterapötikleri içeren bir "mucize yapma ilaç" ile devam ettik. Elbette safra yolları tıkandıkça girişimsel radyoloji, enfeksiyon geliştikçe antibiyotikler ile hayranlık uyandıracak iyilik dönemleri elde ettik.
On bir ay sonra kaçınılmaz son gerçekleşti.
O dönemde zaten başlamış olan klasik hastane tıbbının dışındaki arayışım fonksiyonel tıp ile yolum kesiştiğinde taşlar yerine oturdu. Bilimden kopmadan daha geniş açıyla uygulanan bir hekimlik bakışı ve eğitimleri başladı. Bir çok meslektaşım gibi ben de günler, geceler boyunca bitmek bilmeyen bir açlık ile okudum, dinledim, izledim. Aynı kavramları ilk duyduğumda havada asılı kalan bilgiler, sayısını hatırlayamayacağım kez izledikten sonra yerlerine oturdu, bunlar bildiğim şeyler olmaya başladı. Artık büyük resmi kavrayabildim gibi hissediyorum. Yaklaşık 4-5 yıllık bir süre okuduklarımı, dinlediklerimi, izlediklerimi hazmetmek için gerekli süreymiş demek ki...