Nerede durmalı? (18.01.2010)

Kişisel web sayfam www.ebebaba.com'da 18.01.2010'da yayınlanmış idi.

***

Farklı bir bakış açısından "Çocuk sahibi olamama"

Nerede durmalı?

Çocuk sahibi olamayan çiftlerin önündeki en önemli stres kaynağı "belirsizlik"tir.

Doğrusunu itiraf etmek gerekirse, bu belirsizlik bu işin profesyonelleri açısından da geçerlidir.

Çok kullandığım bir benzetmedir. Çocuk arzusu ile başvuran çiftlerde klasik hekimlik işlemlerini sırasıyla yap, yani, muayene et, tanıyı koy, reçeteyi yaz, karşı eczaneden ilaç alınsın, sorun çözülsün. Keşke böyle olsa. Ama değil...

Bu olay daha çok bozuk bir cihazın tamire getirilmesine benzer. Yani bir süreç. Bakalım işimiz zor mu kolay mı? Sorunun gerçek boyutu işe bir taraftan başlanıp ilerledikçe anlaşılacaktır.

Belki cihazın sadece şarjı bitmiştir, veya sigortası atmıştır. Çözüm kolay.... Veya, sorun bu kadar basit değildir, iş daha büyüyecektir. Belki daha kapsamlı tamir ve işlemler gerekecektir. Birçok girişimin doğru olduğu "sonuç alınırsa", gereksiz olduğu ise "sonuç alınamadıkça" ortaya çıkacaktır. Ve belki de tamir hiç gerçekleşemeyecektir.

Ama, bu konuyla uğraşan kişiler olarak bizim tamircilerden daha şanslı tarafımız, bizim "tamir olmuyor" dediğimiz örneğin televizyonun sahipleri, üç ay sonra gelip bizim televizyon kendi kendine çalışmaya başladı diyebilirler. Ve bizim için hiç de sürpriz olmaz.

İş tamirciliğe benzeyince, biz doktorlar da ustaya benziyoruz haliyle... Çeşit çeşit karakterde ustalar... Becerikliler, beceriksizler, doğru sözlüler, -maalesef- yalancılar, iyimserler, karamsarlar, ukalalar, anlama özürlüler, kendini beğenmişler, "banal"ler, sosyeteye hitap eden "star"lar, kasaba şarlatanları...

Madem tamir ve tamircilik, öyleyse bir de "müşteri" tarafı var işin... Bildiğiniz "çağdaş müşteri". Hani parayı veren kendisi ya, "müşteri memnuniyeti" için bekleyen. Memnun olmamak için patlamaya hazır... Ne kadar zor memnun olursa o kadar makbul, hatta o kadar "yüksek standartlarda" beklentisi var ki! Onu memnun edecek kişi daha anasından doğmadı.

Ve tabii ki, en ekonomik fiyattan memnuniyet... Acil, kısa yoldan, hemen bebek isteyenler... Müşteri bu... canı istemez, sigarayı bırakmaz, zayıflamaz, önerileri dinlemez, ama sonuç ister...

Neyse, şaka şaka! Hiç böyle şeyler olur mu? Biz gerçek hekimlik ve hekim-hasta ilişkisinden söz edelim. Her nerede yaşıyor ve yaşatılıyorsa!...

Çocuk sahibi olamayan bir çiftte ilk olarak sorgulanması gereken gebeliğin en az bir yıldır korunmasız cinsel ilişkiye rağmen gerçekleşmemiş olmasıdır. Çünkü, gebelik oluşması için gereken şartlar, sürekli değil belirli aralıklarla oluşur ve bir süre müsait kalır, sonra ortadan kaybolur.

Tıpkı fındık mevsimi, tıpkı incir zamanı gibi... Sonbahar gereklidir, kış, ilkbahar ve yaz... Hepsi uygun koşullarda yaşandıktan sonra bir süre incir bulursunuz dallarda sonra yok. Senede bir kez yaklaşık bir ay...

Gebelik için ise bu döngü ayda bir kez birkaç gün şeklindedir. Her kadın ayında bir kez olgunlaşan yumurta hücresi 24 saat kadar canlıdır ve tavındadır. Ya geldiğinde erkek tohum hücresi hazır bekliyor olmalıdır. Ya da bu 24 saat içinde yetişip gelmelidir. Her ilişkiden sonra erkek tohum hücrelerinin yaklaşık 48 saat canlı kalabildiğini düşünürseniz bu buluşmanın aslında çok ta kolay olmadığı ortadadır.

Yüz çiftten 90'ı bir yıl tamamlandığında, tabi korunmuyorlarsa gebeliğe ulaşırlar. Kalanlar aslında sabrederlerse sonraki yılda yarısı daha gebe olur. Yüzde 5 ise iki yılın sonunda hala gebe kalamamış olur.

İlk niyetlendiklerinde gebe kalamayan çiftlerin bir kısmı "acaba?" der, "acaba?" diyenlerin çoğu boşuna telaşlandıklarını gebelik olunca anlarlar. Bu "acaba?"ların bir kısmı "galiba" olmaya başlayınca "doktora mı gitsek?" haline dönüşür. Her "doktora gitsek"in içinde "acele mi ettik?" ile "geç mi kaldık?" karışık olarak bulunur. Çoğu kez "acele ettik, boşuna masraf" erkek eşin duygusu, "çok geç kaldık, çok..." kadın eşin duygusu olarak ayrışma gösterir. Ama en yaygın şikayet "aile ve çevre baskısı"dır. Yoğun bebek baskısı altında, bazen baş rollerdeki anne ve baba adayları "kendilerinin" isteyip istemediğini bile fark edemeyeceklerdir.

Bu aşamalar bir şekilde aşılıp doktora ulaşıldıktan ve ilk tetkikler tamamlandıktan sonra küçük bir gruba net konuşulabilir: a) Tüpler kapalı (yaş gençse, başka sorun görülmüyorsa tüp açma ameliyatı, ileriyse tüp-bebek) b) Erken yumurtalık yetersizliği (neden olduğunu bilemediğimiz bu durum kendiliğinden kaybolmadığı sürece gebelik beklenemez) c) Ağır erkek faktörü (Tüp-Bebek tedavisi ile belki)

Geri kalan büyük gruptan bir kısmında yumurtlama daha doğrusu yumurtlayamama tespit edilmişse, üzerinde çalışılacak konu bulunmuş demektir. Biraz uzunca ve yorucu bir yola girilir. Her tedavi denemesi yaklaşık yarım aylık bir çabadır, gebelik olup olmadığını beklemek de bir yarım ay... Yani her deneme bir ay... Bu demektir ki, 6 kez yumurtlama elde edebilmek için en kısa zaman dilimi 6 aydır. Arada yumurtlama elde edilemeyen ayları da üzerine eklemek gerekir.

Yumurtlama sorunu yoksa veya ilaçlarla yumurtlama elde edilebilmesine rağmen gebelik elde edilememişse elimizde iki yöntem vardır. Biri aşılama, başarı oranı %10, diğeri tüp-bebek başarı oranı % 40 (Bakınız dip not)... Yani, tersten okursak aşılama yapılanların % 90'ı, tüp-bebek denemesi yapılanların % 60'ı gebe kalamayacak demektir.

Herhangi bir çiftin gebelik şansını tahmin etmede en değerli bilgi anne adayının yaşıdır. Aslında buna kısmen bağlı olarak yumurtalıkta depoların ne kadar tükenmiş olduğu bilgisidir. Bunu öngörebilecek testler olmasına rağmen kesin cevap verecek yöntemler henüz yoktur.

Net bilgilerin dışında kalan büyük çoğunlukta kaygan bir zemin ve her yönden belirsizliklerin hakim olduğu bir arenadır "çocuk sahibi olamama"...

Umut etmek için çok neden ve çok örnek vardır. Modern tıbbın elindeki araçlar mutlak değilse bile son derece güçlü ve keskindir. Dünün imkansızları bugünün basit teknolojileri halindedir. Yarının getireceklerini bugün hayal bile etmek güçtür.

Üstelik tabiat bizim aciz kaldığımız yerlerde de mucizelerini göstermektedir. Tüp-bebekle güçlükle gebe kalabilmiş çiftlerde sonradan kendiliğinden gebeliklere rastlamıyor değiliz. Hatta defalarca sonuçsuz tüp-bebek tedavilerinden sonra bile tabiatın kendisinin bağışladığı gebeliklere de şaşırmıyoruz.

Püf noktası şu olsa gerek, hasta hastalığı ve çözüm yolları hakkında bilgi edinecek, konuyu anlayacak tercihlere katılacak. Ama, duracağı yeri bilecek. Tıbbın cevap veremediği sorulara uykusuz gecelerde cevap icat etmeye çalışmayacak.

Hekim ise, elindeki araçların ustası, duayeni, cambazı olacak. Ama, duracağı yeri bilecek. Büyük fotoğrafın içindeki yerini abartmayacak. Tabiatı taklit etmeye çalışmakla "tabiatla güreşme"yi karıştırmayacak. "Kazanı doğurtan" rolünü zorla verseler bile, asla üslenmeyecek. Havaya girip kabul ederse bilecek ki, o zaman "ölen kazanı" diriltme becerisi de kendisinden beklenecek...

19.03.2012'de eklenen dip not: Bu yazının kaleme alındığı tarihlerde, embriyo transfer sayısı ile ilgili yasal bir kısıtlama yoktu. Şimdilerde bazı koşullarda iki embriyo, bunun dışında sadece bir embriyo transferi ile bu rakamlara ulaşmak pek mümkün değil. Bu bakımdan eski bir yazıdaki bu rakam yanıltıcı olmasın. Öte yandan, gebelik oranlarını düşürse bile çoğul gebelik riski nedeniyle kişisel olarak bu yasal düzenlemeyi doğru bulduğumu da belirtmeliyim.