O "eğiticinin eğitimi" kursundan yine bir "eğitme yaşantısı"... 

Grubun içinden bir kişi ayaklı yazı tahtasının arka tarafında duruyor. Tahtanın arka yüzünde asılmış aşağıdakine benzer bir şekil var. Diğer arkadaşları sınıfta yerlerinde oturuyorlar, görmedikleri bu şekli, ayaktaki arkadaşlarının tarifine göre önlerinde kağıtlara çizmeye çalışıyorlar.

İlk bölümde "iletim" tek yönlü. Yani, ayaktaki tarif eden anlatıyor, çizenlerin konuşma, soru sorma hakları yok. Tarif başlıyor, üçgen nereden başlıyor, dikdörtgen yatay mı daha dar, dikey mi? vb. Çizenleri izliyorsunuz. Aynı tarif, herkes aynı anlamıyor.

Çizimler bitiyor. Herkes birbirinin çizdiğine bakıyor. Tarif eden de bakıyor... Ben böyle mi anlattım diye...

İkinci bölümde dinleyenlerin soru sorma hakkı var. Yani "iletişim"... Aynı tarif yeniden başlayınca, sorular da başlıyor, cevaplar veriliyor... Aslına benzeyen çizimler belirmeye başlıyor.

Kıssadan hisse. İletim başka, iletişim başka...

Bir de küçük fıkra: Temel kahvede, dört arkadaş kağıt oynuyorlar. Dışarıdan gelen bir arkadaşı Temel'e soruyor: "Ne oynuyorsunuz?". Temel'den cevap: "Ben kendi nam-ı hesabıma pişti oynayrum. Onları bilmem."