Burası İsveç Değil (10.04.2011)

Derler ki çok uluslu bir şirketin Türkiye bölümünün İsveç'li yöneticisi başka bir ülkeye atanınca erkenden emeklisini istemiş. Emekli olup Türkiye'de yerleşmeyi yani. Sormuşlar nedenini. Cevap ilginç:

"İsveç'te bir gün yaşa, 365 ile çarp bir yıl yaşamış olursun. Burada (yani Türkiye'de) her gün başka, her gün yeni. Bir İsveçli'yi tanı, tüm İsveçli'leri tanımış olursun, çünkü geri kalan hepsi de hemen hemen aynıdır. Ama burada her tanıdığın yeni kişi ayrı bir dünya."

Eee, biz bu memleketin çocuklarıyız. Alışkınız yani değişikliklere. Uzun süre bir değişiklik olmazsa zaten bir tuhaflık hissederiz. "Ne bu sessizlik? Deprem mi olacak?" demez miyiz?

***

Yine yeni bir dönemi daha başladı hayatımın. Aslında çoktandır beklediğim bir aşama. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı'ndaki uzmanlık eğitimim sırasında tutuşan bir sevda idi akademisyenlik. On dokuz yıl önce ben de Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı'nda başladığım akademik kariyerimin şimdi artık zirvesine ulaştım şükür.

On dört aydır yürütmekte olduğum Tüp-Bebek Merkezi sorumlusu görevine yeni gelen bir meslektaşım atandı. Kendisine hayırlı olsun diyor, başarılar diliyorum. Tabii ki kendi hastalarımın tedavisine devam edeceğim ama idari görevlerim azalmış olacak. Böylece beş aydır Tüp-Bebek Merkezindeki günlük işlerimle birlikte yürütmeye çalıştığım  "Anabilim Dalı Başkanı" görevine daha fazla mesaimi verebileceğim.

Yirmi dokuz yıl önce idealist bir genç doktor olarak atandığım sağlık ocağındaki heyecanım yine var. O sağlık ocağındaki çabalarımın bir neslin gönlündeki yansımalarının yirmi otuz yıl sonraki izlerine de şahit olmanın müsterih bir gururunu yaşadım. Çoluk çocuğum oralardan geçse bilirim ki çok gönüldeki hatırım onları yere bastırmaz.

Şimdi aynı idealist doktor yine var. Ama bu sefer genç değil! Varsın olsun. Zaten şimdiki görevin altından da o toy doktor kalkamaz ki! Yirmi dokuz yıllık doktor, on dokuz yıllık uzman ve yedi yıllık profesör olunacak, on binden fazla hasta bakılmış, binlerce ameliyat yapılmış olacak, saç sakal ağaracak ki, bu işin altından kalkılabilsin.

***

Ne derler? "Allah utandırmasın!" Dua edin. Dua edin ki, çok hastanın duasını alabilelim. Çok "iyi hekim" yetiştirebilelim. Kötülük hiç olmasa elbette daha iyi. Fakat maalesef, "yalancılık, sahtekarlık, para ve mevki düşkünlüğü" insanın olduğu her yerde bulunabilir, belki bir nebze de tolere edilebilir. Biz pes etmeyelim, direnelim ki, temeli "güven" olan hekimlik mesleğimizde hiç ama hiç olmaması gereken bu insani zaaflardan arınmış "iyi hekim"lere hasbel kader örnek olabilelim.

Bu arada her grup hastalığı öğretmek durumunda olduğumuza göre uzun süredir kabul edemediğim diğer hastalık gruplarına da tekrar bakmaya başlayacağımı bildirmek isterim. Tabii ne kadarına yetişebilirsem.

Gücüm, sabrım, takatim nereye kadar yeterse!

Hoşça kalın!...